İçeriğe geç

Kemalizm ve Sosyal Demokrasi Arasındaki İlişki Üzerine Bir İnceleme

Sosyal demokrasi, ortaya çıktığı 1840’lı yıllardan bugüne dek sürekli olarak evrim geçirmiş, değişen dünya koşullarına ve siyasal ortama uyum sağlayarak dönüşmüş ve gelişmiştir. Kemalizm ve sosyal demokrasi arasındaki ortak yönleri belirlemek için, özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesindeki ve sonrasındaki sosyal demokrasiyi ayrı ayrı incelemek gerekir. Çünkü özellikle savaş sonrasında, sosyal demokrasi kendisini ideolojik ve politik açıdan esaslı bir dönüşüme uğratmıştır.

CHP’nin Eski Genel Başkanları

Sosyal demokrasi, köken olarak Marksizm’den doğmuş olsa da, başlangıcından itibaren Marksizm’den farklı çizgide gelişmiştir. Bu ayrım ilk kez Ferdinand Lassalle tarafından açıkça ortaya konmuştur. Lassalle, Marksist devrim anlayışından farklı olarak, işçi sınıfının siyasi haklarını “genel oy ilkesi” temelinde savunarak, demokratik katılımın altını çizmiştir. Böylece sosyal demokrasinin temel ilkesi, Marksizmin sınıf savaşımı yerine demokrasi içinde genel oya ve temsiliyete vurgu yapan bir siyasi anlayış olarak şekillenmiştir. Bu anlayış, 60 yıl kadar sonra Eduard Bernstein ile daha da netleşmiştir. Bernstein, sosyal demokrasinin Marksist devrim yöntemleri yerine, meşru siyasi yöntemlerle işçi sınıfının haklarını savunmasını savunmuştur. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Görlitz Programı’nda Bernstein, üretim araçlarının doğrudan devletleştirilmesi yerine devletin denetim mekanizmalarını öne çıkarmıştır. Devlet, sosyal demokrasi açısından burjuvazinin baskı aracı olarak değil, toplumun çıkarlarını gözeten düzenleyici bir üst yapı olarak görülmüştür. Bu nedenle Lenin tarafından sık sık eleştirilmiş ve Marksizm’den ayrılan çizgisi daha da belirginleşmiştir.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde sosyal demokrasi esasen burjuva demokrasisi içinde meşru yöntemlerle işçi sınıfının haklarını genişletme mücadelesinden ibaretti. Ancak savaş sonrası dönemde sosyal demokrasi, Sovyetler Birliği ile ABD arasında şekillenen Soğuk Savaş ortamında evrimini sürdürerek, daha geniş kapsamlı bir demokrasi savunuculuğuna yöneldi. İşçi sınıfının diktatörlüğüne karşı duruşunu tüm diktatörlük biçimlerine karşı olmak şeklinde genelleştiren sosyal demokrasi, özgürlükçü ve katılımcı bir demokrasinin savunuculuğunu üstlendi. Bu dönüşümün en somut örneği, 1959’da SPD tarafından ilan edilen Bad Godesberg Programı oldu. Bu programda ifade edilen “mümkün olduğu kadar rekabet, gerekli olduğu kadar planlama” anlayışıyla sosyal demokrasi, piyasa ekonomisi ile sosyal adalet arasındaki dengenin sağlanmasını hedefledi.

Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin Logosu

Kemalizm ile sosyal demokrasinin benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymadan önce Kemalistlerin, diğer ideolojileri nasıl yorumladığına bakmak önemlidir. Kemalizm, liberalizm, sosyalizm ve komünizm gibi ideolojileri genelde soyut ve Türk toplumuna yabancı kavramlar olarak değerlendirmiştir. Sosyal demokrasi bu bağlamda iyi bir örnektir. 1920’lerde Recep Peker gibi Kemalist teorisyenler, sosyal demokrasiyi liberal çizgisinden uzak, Marksist bir hareket olarak yorumlayarak eleştirmişlerdir. Peker, Alman sosyal demokratlarının Hitler’e karşı komünistlerle işbirliğini bu tezin kanıtı olarak göstermiştir. Oysa tarihsel bağlam göz önüne alındığında, bu hareket, faşizmin yükselişi karşısında demokrasi savunusunun zorunlu bir ittifakı olarak okunabilir.

Kemalistlerin bu bakış açısı, Kemalizmin “Türk’e özgü bir ideoloji” olduğu anlayışıyla ilgilidir. Diğer ideolojiler soyut ve yabancı görülmüş, Kemalizm kendisini dünyadaki tüm ideolojilerden ayrı ve özel bir yere konumlandırmıştır. Bu anlayış, 1930’larda muhalefet çevrelerinde de etkili olmuştur. Nitekim Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın lideri Fethi Okyar’ın kendi partisinin CHP’nin sadece “iki parmak sağında” olduğunu söylemesi, ideolojik ayrımların yüzeyselleştirildiğinin ve yeterince kavranmadığının açık göstergesidir.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1931

Bununla birlikte, Kemalizm ve sosyal demokrasi arasında paralellikler de mevcuttur. Özellikle Cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik ve halkçılık ilkeleri sosyal demokrasi ile belli oranlarda örtüşmektedir. Devletçilik ilkesi ise sosyal demokrat politikaların ekonomi anlayışıyla belli ortak noktalar taşımaktadır. Ancak Kemalist Devrimcilik, sosyal demokrasiden önemli ölçüde ayrılan temel bir ilkedir. Kemalist Devrimcilik, toplumun temel dönüşümünü gerekirse zor kullanarak gerçekleştirmeyi öngörmüş, mevcut hukuksal düzenin sınırlarının ötesinde radikal dönüşümleri savunmuştur. Sosyal demokrasi ise burjuva demokrasisi içinde, uzlaşmacı ve evrimci bir yaklaşımla sosyal dönüşümleri gerçekleştirmeyi hedeflemiştir.

Kemalist devrimcilik ve sosyal demokrasi arasındaki bu yöntemsel fark, ideolojilerin siyasal pratiğini ciddi anlamda farklılaştırmıştır. Sosyal demokratlar barışçı ve uzlaşmacı yöntemlerle ilerlerken, Kemalistler devrimci bir anlayışla, gerektiğinde güç kullanarak toplumsal dönüşümleri gerçekleştirmeyi savunmuşlardır. Bu nedenle Kemalist devrimcilik, diğer ortak noktaları gölgeleyerek sosyal demokrasiden radikal biçimde ayrılan temel bir ayrım çizgisi olmuştur.

CHP’nin son 15 yılda geçirdiği logo değişimleri

Günümüzdeki CHP, Kemalizm’in devrimci çizgisinden büyük ölçüde uzaklaşarak, sosyal demokrasi içinde sınırlı ve pasif bir muhalefete sıkışmış görünmektedir. Atatürkçü anlayışa göre etkili bir muhalefet, sistem içinde bağırmak değil, toplumsal hareket ve siyasal katılımla devrimci dönüşümler gerçekleştirmektir. Ancak mevcut Sosyal Demokrat CHP, kendisini iktidarın çizdiği sınırlar içine hapsetmiş durumdadır. Bu durum, partinin toplumsal muhalefet yaratma gücünü zayıflatmakta, etkili bir alternatif üretmesini engellemektedir.

Sonuç olarak, Kemalizm ile sosyal demokrasi birçok ortak noktaya sahip olsa da, onları ayıran temel fark devrimcilik anlayışında yatmaktadır. Sosyal demokrasinin evrimci ve uzlaşmacı çizgisi karşısında, Kemalizm radikal ve devrimci bir çizgi izleyerek ideolojik ayrışmayı belirginleştirmiştir. Bu ayrımın anlaşılması, günümüzdeki siyasal sorunları çözmek açısından kritik öneme sahiptir. Çözüm sosyal demokrasinin evrimciliğinde değil, Kemalizmin devrimci köklerinde ve toplumun dönüştürülmesine yönelik radikal iradesinde aranmalıdır.

Ali Kerem Gülaçtı

Kaynakça

Ahmad, F. (1993). The Making of Modern Turkey. London: Routledge.

Bernstein, E. (1961). Evolutionary Socialism: A Criticism and Affirmation (Çev. Edith C. Harvey). New York: Schocken Books. (Orijinal eser 1899’da yayımlandı)

Boratav, K. (2009). Türkiye İktisat Tarihi: 1908–2007. Ankara: İmge Kitabevi.

Duverger, M. (2004). Siyasal Partiler (Çev. Ergun Özbudun). Ankara: Bilgi Yayınevi.

İnsel, A. (2002). “Türkiye’de Sosyal Demokrasi ve CHP”. İçinde İ. C. Schick & E. A. Tonak (Der.), Geçiş Sürecinde Türkiye (ss. 219–240). İstanbul: Belge Yayınları.

Koçak, C. (2017). İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası. İstanbul: İletişim Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir